''İnsanları kandırmak istiyorsan, onlara gerçekleri söyle.''
Otto Von Bismarck
İlerleyen bölümlerde kuruluşundan bahsetmeye çalışacağımız Alman İmparatorluğu, Otto von Bismarck önderliğinde, Kayser I.Wilhelm’in Versailles Sarayı'nda taç giymesi ile dünyaya ilan edilen, bazı tarihçiler tarafından 2.Reich olarak adlandırılan Alman İmparatorluğu’dur.
Takdir edersiniz ki Alman İmparatorluğu’nun kuruluşundan bahsetmeden önce kısaca Alman tarihinden bahsetmek gerekir. Almanların tarihi daha eski dönemlere uzansa da konumuza öncelikle Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndan başlamak istiyorum.
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, 962-1806 yılları arasında Orta Avrupa’da hakimiyet sürmüş bir imparatorluktu. Kendisi alışılagelmiş olan imparatorluk yapılarından biraz farklı olarak federal sayılabilecek bir imparatorluk dinamiğine sahipti. I.Otto 962 yılında Papa II.Ioannes’in elinden taç giydiğinde, Napolyon savaşlarında 1806 yılında kendisini lağvedene kadar Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak görülen bir devletin de ilk imparatoru olmuş oldu. Ancak bu süre zarfı boyunca selefi Roma imparatorluğu gibi yekvücut olarak davrandığı pek söylenemez.
1789 yılı itibariyle Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na bağlı olan devletler
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, birçok federal devlet ve hanedanlıklardan oluşmaktaydı, ayrıca büyük bir coğrafyaya da yayılmaktaydı. Bu hanedanlık ve devletçiklere İsveç hakimiyetinde olan veya direkt olarak kiliseye bağlı bulunan bazı özel statülü şehirler de eklendiğinde imparatorluğun eşsiz siyasi yapısı ortaya çıkmaktaydı.
İmparatorluk, buradan da anlaşılabileceği üzere bütün bir devlet yapısından ziyade federal bir yapıda, birçok devlet ve devletçik tarafından oluşturulmuş bir idari sisteme sahipti. Vesfalya anlaşması sırasında imparatorluk diyeti (dieta imperii - imparatorluk meclisi) içinde temsil edilecek olan bölgelerin sayısı 300’ü aşkındı. Birçok prenslikten oluşan bu federal yapı içerisinde imparatorun yetkileri hiçbir zaman tam ve eksiksiz değildi. Sürekli olarak yaşanan yerel güç kavgaları, imparatorların tahtta kalabilmeleri için merkezileşme yerine daha çok otonomi vermelerine neden oldu. Bu durum da imparatorluğun merkezi bir yapıdan daha da uzaklaşmasına yol açtı.
18.yüzyılın sonlarına gelindiğinde imparatorluğun durumunu Voltaire’in şu sözü çok güzel özetlemekteydi: ‘’Kutsal Roma İmparatorluğu ne kutsal, ne Roma ne de bir imparatorluktur.’’
Halihazırda iç dinamikleri nedeniyle güçlü olarak ayakta duramayan bu federal imparatorluk, Fransa ve İngiltere gibi dış güçlerin de etkisiyle gitgide zayıfladı ve nihayetinde 1806 yılında Napolyon Savaşları’nın önemli bir parçası olan Austerlitz Savaşı sonunda tahta geçen imparator II.Franz tarafından lağvedildi.
''Viyana Kongresi, Jean Baptiste İsabey,1815''
Takvimler 1814 yılını gösterdiğinde Fransız İmparatorluğu neticede savaşı kaybedip İmparator Napolyon Elbe adasına sürgüne gönderildiğinde, Fransız imparatorluğunun yanı sıra artık Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu da tarih sahnesinden çekilmişti. Avrupa'nın neredeyse tümünde
hakimiyet süren bu iki imparatorluğun artık var olmayışı, büyük bir güç boşluğu meydana getirdi. Bu güç boşluğu, 1815 Viyana Kongresi'nde de görüşülüp çözülmeye çalışılacaktı.
Fransa’da oluşan güç boşluğunu önlemek için Fransız ihtilali ile devrilmiş olan Bourbon Hanedanı tekrar başa getirilirken, Orta Avrupa’da ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmak için ise Prusya Krallığı ve Avusturya İmparatorluğu önderliğinde bir Alman Konfederasyonu kuruldu. Kurulan Alman Konfederasyonu, merkezi yapılı tek bir devlet olmaktan çok uzakta, daha çok stratejik ve ekonomik işbirliği niteliğindeydi. Ekonomik nitelikli Zollverein Gümrük Birliği de bu dönemde kuruldu. Böylece önceleri Alman devletlerle, sonra da Lüksemburg gibi Alman olmayan devletlerle ekonomik işbirliği sağlanmaktaydı.
Takvimler 1819 yılını gösterdiğinde, Avrupa’da artmakta olan Milliyetçilik ve Liberalizm akımlarına karşı Avusturya İmparatorluğu Başbakanı Metternich, Karlsbad şehrinde konfederasyon üyelerinden bir toplantı talep etti ve tarihe ‘’Karlsbad Kararnamesi’’ olarak geçen bir dizi kararın kabul edilmesinde etkili oldu. Sansür ve yasaklamalar içeren bu kararname kısa vadede etkin olsa da uzun vadede Milliyetçilik ve Liberalizm akımlarının yayılmasına ve 1848 ihtilallerinin başlangıcına engel olamadı. İhtilaller neticesinde Avrupa’da Metternich’in de istifa etmek zorunda kaldığı bir dizi değişim meydana geldi.
1848 ihtilallerinde Alman halkı da parlemento ve jüriyi yargılama, aristokratlara verilen imtiyazın kaldırılması, birçok Alman eyaletinde anayasa oluşturulması, adil vergilendirme sistemi ve dini özgürlük için ayaklandı. Artık liberallerin mecliste gücü artmıştı. Avrupayı temellerinden sarsan bu devrim hareketleri neticesinde liberal milliyetçi akım, Prusya meclisine de Liberallerin ve Milliyetçilerin girmesine yol açtı.
Bundan sonraki süreçte liberaller ve milliyetçiler, Alman Konfederasyonu’nun birleşmesinin zamanının geldiğini tartışmaya başladılar. Bu süreçte başlıca iki hakim görüş vardı: Avusturya'nın da birleşmeye dahil olduğu ''Großdeutschland (Büyük Almanya) '' ve Avusturya'nın birleşme dışı kaldığı ''Kleindeutschland (Küçük Almanya) ''
1861 yılında Prusya tahtına çıkan I.Wilhelm, liberallerin askeri harcamaları artırmak istememesi üzerine muhafazakârların da desteklediği, parlamentoda daha önce görev alan, Fransa ve Rusya’da da büyükelçilik görevleri yapmış olan Otto Von Bismarck’ı başbakanlık görevine getirdi.
Bismarck, Alman birleşmesinin ateşli bir taraftarıydı. Sorunların ‘’kan ve kılıçla çözülebileceğini’’ belirterek, Leh isyanlarında Rus Çarlığı'nı destekledi, ayrıca Fransa ile ticaret anlaşmaları yaparak ve Belçika’yı ilhakında yardımcı olacağının sözünü vererek bu iki ülkenin tarafsızlıklarını sağladı. Avrupa'daki güç dengelerini şansölyeliği sürecinde incelikle yönetecek olan Bismarck, Almanya'nın birleşmesi yönündeki ilk adımı 1864 yılında Danimarka Krallığı’na ait olan Schleswig-Holstein bölgesini Avusturya birlikte ile işgal ederek attı.
''Königgrätz Muharebesi (Sadova Savaşı'nda bir muharebe), Georg Bleibtreu, 1869''
Ancak 1866 yılında Avusturya İmparatorluğu'nun aldığı payı da bahane ederek Alman Konfederasyonu’nun dağıldığını ilan etti. Hızlıca Schleswig-Holstein’ın tümünü işgal etti ve ordusunu Bohemya’ya ilerletti. Burada yapılan Sadova Savaşı’nda Avusturya ordusunu büyük oranda imha eden Bismarck yönetimindeki Prusya ordusu, ilerleyen yıllarda müttefik olarak Avusturya’ya ihtiyacı olacağını hesap ederek Viyana’ya ilerlemedi ve barış anlaşması imzalandı. Tarihe ‘’yedi hafta savaşı’’ olarak geçen bu savaşın neticesinde Alman dünyasında hakim gücün Prusya olduğu netleşmiş oldu. 1866 harbi Bismarck’ın ikinci adımıydı. Ayrıca bu savaştan istifade eden İtalyan kuvvetleri de Venedik’i geri alarak siyasal birleşme süreçlerine hız kazandırdılar. Bu savaşın sonunda 1867 yılında Prusya Krallığı tarafından ‘’Kuzey Alman Konfederasyonu’’ kuruldu, Schleswig-Holstein savaşı ile başlayan bu süreçte, Bismarck’ın Alman İmparatorluğunu birleştirmesi konusundaki ilk adımları başarılı olmuştu. Bismarck’ın hedefinde artık Güney Alman Devletleri vardı, ancak onları birleşme sürecine dahil edebilmek için bir savaşa daha ihtiyacı olacaktı.
1870 yılında Bismarck’ın istediği fırsat eline geçmişti, çünkü Fransa, Güney sınır komşusu İspanya Krallığı’nın tahtına Hohenzollern Hanedanlığı’ndan, kimsenin getirilmemesini istedi, haliyle aynı hanedandan olan iki ülke tarafından, Kuzey Alman Konfederasyonu ve İspanya tarafından kuşatılmak istemiyordu. Ancak Prusya buna şiddetle karşı çıkınca her iki taraf için kılıçlar çekilmiş oldu. Böylece 1870-1871 Almanya- Fransa Savaşı için dünya kamuoyunda geçerli bir sebep ortaya çıktı. Güney Alman devletleri, bu savaş boyunca Kuzey Alman Konfederasyonu’nu destekledi. Avusturya, İngiltere ve Rusya ise Bismarck’ın diplomatik girişimleri sayesinde savaş boyunca tarafsız kaldılar. Prusya, demir-çelik sanayindeki üstünlüğü ve demiryollarını etkin kullanmasının da etkisiyle hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Savaşta neticeyi belirleyecek olan muharebe ise Sedan Savaşı (1-2 Eylül 1870) oldu. Sedan’da İmparator III.Napolyon, ordusu ile beraber esir edildi ve Fransa’da ikinci imparatorluk sona ererek yerini üçüncü cumhuriyete bıraktı. Cumhuriyet kuvvetleri savaşı beş ay kadar daha devam ettirdiler, ancak Paris kuşatılınca barış anlaşması imzalamak mecburiyetinde kaldılar. Bu esnada barış anlaşmasına karşı, kuşatma altındaki başkent Paris’te Paris Komünü kurulsa da fazla uzun süreli olmadı.
Neticede Frankfurt Barış Anlaşması imzalandı, anlaşmaya göre demir çelik madenleri ve sanayi bölgesiyle bilinen Alsas-Loren bölgesi Almanya’ya bırakıldı, Alsas- Loren birinci dünya savaşına giden yolda Fransızların kanayan yarası olarak kalacaktı. Fransızlar ayrıca yüklü bir savaş tazminatı ödemek mecburiyetinde kaldılar. Alman orduları tazminatı alana kadar işgal ettikleri topraklardan çekilmediler, tam anlamıyla Fransa’dan çıkmaları 1873 yılını buldu. Esir imparator III.Napolyon ise Birleşik Krallık’a sürgüne gönderildi. Bismarck’ın üçüncü ve son adımı da bu savaştı. Bu savaş neticesinde 18 Ocak 1871 günü, Prusya Kralı I.Wilhelm, Versailles Sarayı'nın Aynalı salonunda Güney Alman Devletleri ile birleşerek Alman İmparatoru olarak taç giydi ve böylece Alman İmparatorluğu’nu ilan etmiş oldu. Otto Von Bismarck’ın Alman Devletlerini birleştirme planı ise başarıya ulaşmıştı, Almanya artık tek devletti. Ancak Bismarck’ın Alman devletini yönetimindeki etkisi bir şansölyeden daha ilerideydi. Otto Von Bismarck, İmparator I.Wilhelm döneminde ülkeyi pratikte kendisi yönetmiştir. Ekonomide 1873 buhranına kadar rakipleri olarak gördüğü liberallerle işbirliği yapmış, halka açık hisse senetleri satımları, devlet tahvilleri, imparatorluk bankasının kurulması gibi liberal ekonomik atılımlarda bulunmuş, bu dönemde devlet içerisindeki özel şirketlerin sayısında önemli derecede artış yaşanmıştır.
''Alman İmparatorluğu'nun İlan Edilişi, Anton Von Werner, 1885''
Ayrıca demiryollarında ve çelik sanayinde gelişmelerle Alman ürünlerini dünya piyasasında bulunmasında rol oynamıştır. 1873 buhranından sonra ise ekonomide devlet kontrolünü artırmış, kartelleşmede artışa ve gümrük vergilerini yükseltme suretiyle üretici-çifçi sınıfını korumaya çalışmıştır. Dış siyasette ‘’realpolitik’’ uygulayarak ülkeler arası ilişkilerini ülke çıkarlarına göre kurulmasını önemli bulmuştur. Ülke yönetiminde ikili meclis sistemi uygulanmış, teorikte ve kısmen pratikte imparatorluk meclisi olarak ‘’Reichstag’’ halkın temsil edilmesini, Federal Konsey olarak ‘’Bundesrat’’ imparatorluğu oluşturan üye ülkeleri temsil edilmesini sağlamıştır. Avusturya- Macaristan ve Rus Çarlığı ile birlikte üç imparatorlar ligi’ni kurmuştur, ancak bu iki devletin Balkanlar üzerindeki hakimiyet mücadeleleri neticesinde fazla etkin olamamıştır. Bu dönem aslında Avrupa siyasetinde Metternich Sistemi’nin uygulanmaya devam ettiği bir dönemdir. Bu dönemde yapılan 1878 Berlin Kongresi, Rus Çarlığına karşı Avusturya-Macaristan çıkarlarının Almanya tarafından korunmaya çalışıldığının somut bir örneğidir.
Alman imparatorluğu ile ilgili bir diğer önemli konu da emperyalist bir güç olarak sömürgeleşme yarışına dahil oluşuydu. Bismarck döneminde Avrupa’da güç dengelerini korumaya önem verilmişti. Yine de Almanya, Şubat 1885'te '' Demir Şansölye'' Otto von Bismarck aracılığıyla Doğu Afrika'da bir koloni kurmaya karar vermişti. İlerleyen yıllarda sömürgeleri gitgide genişleyen Alman İmparatorluğu, buralarda çıkan isyanları ise acımasız bir şekilde bastırdı. Zira dünyanın en kuvvetli ordularından birisi olan Alman ordusunun karşısında yerlilerin pek kazanma ihtimali kalmamıştı.
İlerleyen dönemde II.Wilhelm’in tahta geçmesiyle birlikte Bismarck ile yeni imparator arasında politik anlamda uyumsuzluklar meydana gelmişti. Bu uyumsuzluklar Alman devletlerinin birleştiricisi vasfında bulunan Bismarck’ın istifasına kadar uzanacaktı. Siyasi birliğini geç tamamladığı için sömürgeleşme yarışında geri kalan Almanya, İngiltere ve Fransa gibi emperyal güçlerin yanı sıra daha az miktarda sömürge bulabilmişti. Bu durum üretimi için hammadde ihtiyacını karşılayacak daha az toprak ve ürünlerini satabileceği daha az dış pazar anlamına gelmekteydi. Ayrıca yeni sömürgeler elde edebilmek ve sömürgelerini elinde tutabilmek amacıyla imparatorluk donanmasına önem vermesi, İngiltere’ye denizlerde rakip olabileceği endişesini yaratmıştır.
Bu durum kendisi gibi siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya için de geçerlidir. İngiltere ve Fransa’nın sömürgelerdeki üstünlüğü bu iki devleti rahatsız etmiş ve Almanya ile İtalya’yı müttefik konumuna getirmişti. Almanya’nın balkanlarda olası bir Rus hegemonyasını önlemek Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da yanında tuttuğunu da eklersek birinci dünya savaşı öncesi Avrupa’da ittifak devletleri bloğu tamamlanmış oldu:
''İmparatorluk Donanma Kartpostalı,1890''
Alman İmparatorluğu
Avusturya - Macaristan İmparatorluğu
İtalya Krallığı
Ya da öyle olduğu düşünülüyordu, ta ki 1915 yılına kadar...
Stj.Dr.Mert ÇİÇEK
KAYNAKÇA:
www.bbc.co.uk / why the unification was achieved in Germany
Kısa Almanya Tarihi / James Hawes – SAY yayınları
https://history.state.gov/countries/issues/german-unification
www.Britannica.com / German Confederation, Wilhelm I, Otto Von Bismarck
Almanya'nın Afrika Sömürüsü / Dr.Halim GENÇOĞLU / İndependent Türkçe
Comments