top of page

BİR TÜRK YURDU : KAZAKİSTAN

Tarih 25 Aralık 1991,

Sovyetler Birliği, 1990 yılı itibariyle Baltık ülkelerinde başlayan ve yaklaşık dört ay önce yapılan darbe girişimi ile ivme kazanan dağılma sürecinde sona gelmişti. O gün, Mihail Gorbaçov, kameralar karşısına geçerek halka son bir kez Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Devlet Başkanı sıfatıyla tarihe geçecek olan o sözleri söyledi:


''Görevimi kaygı içinde ama umutla bırakıyorum. Herkese iyi şanslar diliyorum.''


Bu tarihi andan itibaren Sovyetler Birliği, tarih sahnesinden tamamen çekilmiş oldu ve yerine 15 bağımsız devlet kuruldu. Bunlardan bir tanesi vardı ki, hem nüfusu hem de zengin yeraltı kaynakları ile hızla zenginleşerek Orta Asya'nın parlayan yıldızı halini alacaktı.

O ülke, Kazakistan, işte bu şartlar altında bağımsızlığını ilan etti. Ülkede asırlar süren Rus nüfuzu böylece sona eriyordu.


Bu ayki yazımda sizlere kısaca Kazakistan'ın bağımsızlık mücadelesinden ve Kazakistan üzerindeki Rus nüfuzundan bahsedeceğim. Kazak Hanlığı ile başlayan, Rus Çarlığı ve SSCB ile devam eden süreçte ilk olarak bundan altı yüzyıl öncesine gideceğiz.


''Kazak Hanlığı (Mavi) ve günümüz Kazakistan sınırları (Beyaz)''


Sene 1429,

Altın Orda devletinin zayıflamasıyla hüküm sürdüğü topraklarda birçok hanlık kurulmuştu. Kazaklar ise bu kurulan hanlıkların en büyüğünde, Özbek Hanlığı himayesi altında bulunuyorlardı.

1456 yılında Özbek Hanı Ebu'l Hayr Han, Oyrat bölgesine, Moğollar üzerine büyük bir sefer düzenledi ve mağlup oldu. Bu sefer sonucunda ülke içerisinde otoritesini önemli seviyede kaybetti.

Bu dönemde Kazaklar, Ez Canibek Han ve Kerey Han etrafında toplanarak 1465 yılında Kazak Hanlığı'nı kurdular. Ebu'l Hayr Han ise 1468 yılında düzenleyeceği bir sefer öncesinde, ordu yola çıkmadan hayatını kaybetti ve böylece Kazaklar, Özbek Hanlığı'nın da tek hakimi konumuna geldiler.

İlerleyen yıllarda Kazak Hanlığı, ılımlı bir dış siyaset izleyerek büyük ölçüde topraklarını korumayı başardı.

18.yüzyılın başlarına gelindiğinde Ruslar, Orta Asya'nın kapılarına dayanmışlardı. O dönemde bir zamanlar bölgede hakim olan yüksek İslam medeniyeti, Orta Doğu'nun bir çok ülkesinde de olduğu gibi gerileme ve çöküş içindeydi. Bu bağlamda Rusların Orta Asya'yı ele geçirmesi, İngilizlerin Hindistan ve Sudan'ı ele geçirmesine benzerdir.

Kazak Hanlığı ise bu dönemde kuzeyde Ruslara karşı, doğuda da Moğollara karşı akınlar düzenleyerek rakiplerini yıpratmaya ve ekonomik olarak gelişmeye devam ediyordu. Bunun üzerine Ruslar, sınır hattı boyunca kale ve tabyalar inşa ederek akınların önüne geçmeyi planladılar. Ayrıca Kazakların uzun süredir komşusu ve düşmanı olan Oyratlar, özellikle de Oyratların Kalmuk boyları ile, anlaşarak Kazak Hanlığı üzerine seferler düzenlediler. Rus Çarlığı, bölgedeki güçleri birbirine düşürmeyi başarmıştı. Kalmuklar, Kazaklar ve Başkurtlar arasında mücadele yıllar boyu devam edecekti.

1718 yılında Bolat Han'ın hanlığı, Kazak sultanları (Kazaklarda Han sülalesinden gelen erkeklere verilen isim, prens) tarafından tanınmayınca ülke yönetimi üç parçaya bölündü, bu parçalara ''cüz (Orda)'' adı verildi. Her cüzün ayrı bir hanı vardı ve bu hanlar arasında da işbirliği yoktu. İşte Kazaklar arasında birliğin bozulduğu böyle bir dönemde, 1723 yılında Kalmukların Taşkent, Sayram ve Türkistan gibi Kazak Hanlığı'nın güney topraklarını yağmalaması ve işgal etmesi, Rus Çarlığı'nın bölgedeki hakimiyeti konusunda oldukça işine yaramıştı.

Ruslar, Orta Asya'nın savaş yoluyla zaptedilmesinin kolay olmadığını anlamışlardı. Bir yandan askeri işgale devam ederken bir yandan da Kazakları aldatmanın yollarını bulmaya çalışmışlardı. Elçiler yollayarak Kazakların Rus Çarlığı himayesi altına girmesini teklif ediyorlardı.

1732 yılında toplanan Kazak Kurultayı, bu teklife cevaben şöyle yanıt verdi:


''Biz sizinle sulh içinde yaşamak istiyoruz, fakat tebaanız olmak istemiyoruz.''


Ancak 1730 yılında Bolat Han'ın ölümü üzerine ülkede gerçek anlamda birlik bozulmuştu. Küçük Cüz'ün hanı Ebulkayır Han, Rus Çarlığı himayesine girmeyi kendisi istedi. Rus İmparatorluğu'nu arkasına alarak Kazak Hanlıkları ve Oyratlar üzerinde hakimiyet kurabileceğini düşünüyordu. Ancak Rusların planı daha farklıydı. Ebulkayır Han'ın ölümü üzerine oğlunu Küçük Cüz'ün yönetimine getirdiler ve böylece Küçük Cüz'ün içişlerine doğrudan müdahale ettiler. Nitekim 1824 yılında Cüz idaresi tamamen kaldırıldı ve Rus İmparatorluğu'na bağlandı.


''Abılay Han, ordusuyla birlikte Kazak Bozkırlarında''


Rus Çarlığı, gerek Kazakların kahramanca direnişi gerekse Kazak topraklarının genişliği nedeniyle Orta ve Büyük Cüz'ler üzerinde tam hakimiyeti uzun yıllar boyunca sağlayamadı. Orta Cüz'ün yönetimi Abılay Han'ın elindeydi. Abılay Han, dengeli bir dış siyaset izleyerek önce Oyratları Güney Kazak topraklarından çıkardı, sonra da Oyratların Çin tarafından yok edilmesinin üzerine Rus baskısına karşı Çin idaresini denge siyaseti yönetti. Onun döneminde Kazaklar tekrar bütün oldular, Büyük Cüz de Abılay Han'ın yönetimine geçti, hatta Rus idaresi altındaki Küçük Cüz'den bile bazı eski topraklarını tekrar kazandılar. Bu dönemde Kazaklar nisbeten bir barış dönemi yaşadılar. 1781 yılında ölümü üzerine ise dengeler tekrar Rus İmparatorluğu lehine bozuldu. Orta Cüz, 1788 yılında Rus hakimiyeti altına girdi. Büyük Cüz'ün zaptedilmesi ise ancak 1854 yılında tamamen gerçekleşebilmişti.


Fakat yine de Ruslar Kazakistan'da kontrolü tam olarak sağlayamamıştı. Kazaklar'ın Ruslara karşı direnmesi, geniş Kazak toprağının bir tarafında bastırılmış gibi görünse de, diğer tarafında yeniden şahlanarak devam etmişti. 1783 - 1797 yıllarında Sırım Batır, 1797 - 1824 yıllarında Sultan Karatay, 1836 - 1868 yıllarında Isatay Tayman ile Mahambet Ötemis gibi Kazak önderlerinin liderliğinde defalarca Ruslara karşı isyanlar çıkmıştı. Ancak bunların en büyüğü Kenasarı Kasımoğlu isyanıydı.


Sene 1836,


Kenesarı Kasımoğlu, son büyük Kazak Hanı Abılay Han'ın torunuydu. 1836 yılında kendisine güvenen Kazak önderleri ile beraber Kazak Hanlığı'nı tekrar kurmak için isyan bayrağı açtı. Öncelikle Rus İmparatorluğu'na içişlerinde özgür, dışişlerinde bağımlı bir Kazak Hanlığı kurmak için başvurdu, ancak başvurusu reddedildi. Bunun üzerine isyan etti, kendisini Orta Cüz'ün hanı ilan etti. 1838 yılında

Rusların üzerine yolladıkları orduyu mağlup ederek bölgedeki Rus etkisini kırmış oldu. Ayrıca Kazaklar tarafından aldığı destek de gitgide büyüyordu. Büyük Cüz'deki beyler de Kenesarı Han'ın idaresine katıldı. Kendi kontrolündeki topraklarda devlet teşkilatını tekrar kurdu. Ancak 1840 yılında hayvanları arasında çıkan salgın sonucunda ordusu zayıfladı, Rus baskısı da gitgide artıyordu. Güney Kazak topraklarına çekilmek zorunda kaldı. Ruslar kendisine malikaneler ve topraklar vadettiyse de bunları reddederek bağımsızlık mücadelesini sürdürdü.

Ruslar, yolladıkları orduların yanı sıra bazı Kırgız beylerini de kendi saflarına katmayı başarmışlardı. Ruslarla mücadelesi 1847 yılına kadar devam etti. 1847 yılında Kırgızlardan Ruslara karşı isyana destek vermeleri için

Kırgızlardan destek istemeye gittiği sırada iki Kırgız beyi tarafından pusuya düşürüldü ve hayatını kaybetti.

Kendinden sonra oğlu Sıdık Töre, 1873 yılına kadar bağımsızlık mücadelesine devam etti, ancak tam manasıyla başarılı olamadı, Ruslar tüm bu isyanları kanlı bir şekilde bastırdı ve sonunda 1854 yılında Çar I.Nikolay, Kazak topraklarının tekrar Rus hakimiyeti altına girdiğini ve Kazakların tümüyle Rus kanunlarına tabii olduğunu belirleyen bir ferman yayınladı.


Böylece yaklaşık olarak 380 yıldır varlığını sürdüren Kazak devlet idaresi tarihe karışmış oldu. Ruslar Kazaklara müstemleke, yani sömürge muamelesi yapmaya başlamışlardı. Bazı coğrafi bölgelere Kazakların girişi yasaklanmıştı. Stratejik öneme haiz birçok noktaya Rus kaleleri ve karakolları inşa edilmeye başladı. Seçilen hanların Ruslar tarafından tasdik edilmesi gerekiyordu.

İlerleyen dönemlerde Ruslar, bölgedeki nüfus dengelerini değiştirecek önemli bir hamlede bulundular ve planlı bir göç programı ile Orta Asya'da hüküm sürdükleri topraklara Rus nüfusunu yerleştirmeye başladılar. Kazak toprakları Rus muhacirlere veriliyordu. Aslına Baltıklar, Finlandiya, Polonya ve Kafkaslarda da benzer göç politikaları uygulamışlardı. Rus yerleşimciler Kazak topraklarına sahip oluyorlardı, ancak Kazakların kendi topraklarında hak sahibi olabilmeleri için Hristiyan olmaları zorunlu koşulmuştu.

Çarlık döneminde Türk halkı zorla Hristiyanlaştırılmak ve Ruslaştırılmak istenmiş, fakat bu metot beklenen neticeyi vermeyince her Türk boyu için Kril harfleri temelinde ayrı alfabeler hazırlanarak, kültür yoluyla Ruslaştırma planlanmıştı.

Kenesarı Han döneminden sonra da Kazak isyanları devam etti. Bu isyanların çoğunluğu birliktelik taşımıyordu, işgale uğrayan vatanın müdafaası ve Rusların emperyalizmine karşı bir milli bilincin patlaması niteliğindeydi. Bu isyanlar birer halk hareketiydi.


1905 yılında bu milli bilinci örgütlemek amacıyla büyük bir gizlilik içinde ''Alaş Hareketi'' şekillendi. Alaş Partisi'nin gizli çalışmaları her şeyden önce Türkleri eğitim sahasında ilerletmeyi temel hedef olarak seçmişti. Halkın bilgilendirilebilmesi için en önemli kaynağın medya olduğuna karar verilerek 1907, 1911 ve 1913 yıllarında Kazak Gazetesi çıkarıldı. Tekrar bağımsızlık için şartlar olgunlaşıyordu.


Son olarak 1916 yılında, I.Dünya Savaşı olan hızıyla devam ederken Orta Asya'da genel bir isyan daha patlak verdi, ki bu isyan Çarlık Rusya'sı döneminin son büyük isyanıydı. Başarıya ulaşmasa da sonrasında gelişimini büyük ölçüde tamamlamış olan milli bilinç açısından oldukça önemliydi. Artık bağımsızlığa giden yolda tek bir eksik kalmıştı: Şubat Devrimi


''Şubat Devrimi, 8-16 Mart 1917''

Tarih 8 Mart 1917,


Büyük Savaş'ın Avrupa'da iyice kızıştığı dönemlerdi, Rus İmparatorluğu, son olarak oynadığı büyük kumarını da kaybetmiş, Brusilov taarruzu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Yaklaşık üç yıldır sürmekte olan kanlı savaşlarda ağır kayıplar vermişler ve Doğu cephesinin kontrolü büyük oranda ittifak kuvvetlerinin kontrolüne geçmişti. Bu dönemde halk tarafında artan rahatsızlık gitgide büyümüş ve bir isyana dönüşmüştü. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde başlayan bu gösteriler, merkezi hükümetin ve Çar II.Nikolay'ın devrilmesi ile son bulmuştu. (O dönemde kullanılan Jülyen Takvime göre 23 Şubat 1917'ye denk geldiği için Şubat Devrimi olarak adlandırılır.)

Temmuz 1917' de ilk defa resmi olarak kurultayda toplanan Alaş Partisi de Kazak ve Kırgız Türkleri için otonom bir devlet kurulduğunu ilan ettiler. Böylece Kazaklar, işgal dönemlerinden beri süregelen bağımsızlık hedeflerine oldukça yaklaşmışlardı. Hareketin önde gelen isimlerinden Alihan Bökeyhan, Alaş Orda Otonom Devleti'nin devlet başkanı ilan edildi. Yine dönemin önemli isimlerinden Mustafa Çokay ve Ahmet Baytursun da kurulan hükümette görev aldılar. Alaş Otonomu, eski Kazak topraklarında hızla devlet yapısını kurdu ve bir polis, jandarma ve ordu teşkilatı yapılanmasını sağladı.

Alaş yönetimi Rusya'da komünist bir rejimin kurulmasını istemiyordu, demokratik bir rejimin destekçisiydiler. Bu nedenle bolşeviklerle zıt düştüler ve Kazak birlikleri başlarda Beyaz Ordu'yu Kazak bozkırlarında desteklediler. Ancak Beyaz Ordu'nun büyük kumandanı Amiral Kolchak'ın müslümanlık aleyhtarı tutumu, Kazakları Beyaz Ordu'nun yanından da uzaklaştırdı.

1919 yılında bölgedeki Beyaz Ordu kuvvetlerinin mağlup olmasıyla Kazak toprakları Kızıl Ordu'nun işgaline uğradı, bölgede tekrar Rus hegemonyası başlıyordu.

Kızıl Ordu'nun Kazak topraklarını tekrar işgal etmesiyle Alaş partisinin milliyetçi kanadı tamamen tasfiye edildi, kurtulabilenler ise güneye inerek Basmacı Harekatı'na katıldılar. Bu dönemden sonra partinin reformcu kanadı ise Türkistan Komünist Partisine katıldılar. Alaş Partisi görünüşte hala bir Kazak partisiydi ancak artık komünist baskı tarafından yönlendiriliyordu.


Peki Alaş'ın lider kadrosuna ne oldu?


Kazakistan'ın Kızıl Ordu tarafından işgalinden sonra Ahmet Baytursun Alaş Partisinden istifa etti ve Rus Komünist Partisi'ne katıldı. İlerleyen yıllarda Kazakların mallarının elinden alınmasına muhalefet ettiği için ailesiyle birlikte sürgün edildi, 1934 yılında ünlü yazar Maksim Gorki'nin eşi Yekaterina Peshkova'nın da etkisiyle sürgünden döndü, ancak hiçbir kurumda kendi mesleğine dair işlerde çalışamadı, 1937 yılında tekrar tutuklandı ve aynı yılın aralık ayında idam edildi.

Alaş otonomu eski devlet başkanı Alihan Bökeyhan'ın ise siyaset ile bağlantısı tamamen kesilmişti, Moskova'ya çağırıldı, 1920-1937 yılları arasında Stalin'in emriyle üç kez tutuklandı, 1937 yılında ise Stalin'in emriyle yargılandı ve kurşuna dizilerek idam edildi.

Mustafa Çokay ise direnişe devam eden isimler arasındaydı, güneye inerek direnişe devam etme kararı aldı, ancak son şehirlerin de Kızıl Ordu yönetimine geçmesiyle 1921 yılında işgal altındaki İstanbul'a geldi, sonra da Paris'e geçerek muhalefetine devam etti. II.Dünya savaşının çıkması üzerine siyasi faaliyetlerine son vermek zorunda kaldı. Yakın zamanda Paris'in düşmesi üzerine Nazi Almanya'sı tarafından Berlin'e getirildi. Burada Sovyet ordusunda esir düşen Türk kökenli askerleri tespit eden ve sorunlarını ortaya koyan komisyonlarda görev aldı.

Ancak Almanların Türkistan'a bağımsızlık vermeyeceğini anlayınca Naziler tarafından kurulmak istenen Türk lejyonlarına komutanlık etmeyi reddetti. 1941 yılında Berlin'de aniden fenalaşarak hayatını kaybetti. Alman makamları tifüsten öldüğünü söylediler, ancak yakınları zehirlendiğine emindiler..

İlerleyen yıllarda Çar'ın orduları ile Kızıl Ordu arasında aslında pek de bir fark olmadığı iyice anlaşılacaktı. Çarlık Rusya'sı döneminin Ruslaştırma politikaları devam ediyordu. Asıl olan, Türk kimliğinin ortadan kaldırılmasıydı. Türkistan üzerinde birçok cumhuriyet ve yönetim alanı kuruldu. Her bir yönetimin ayrı bir dili, edebiyatı ve kültürü olduğu hakkında propaganda yapılıyor, Türk kimliği altında birleşmeleri engellenmeye çalışılıyordu. Sovyetler Birliği için Kazakistan çok önemli bir hammadde deposuydu. Özellikle petrol, doğalgaz, uranyum, demir-çelik ve altın kaynakları bakımından oldukça zengindi. 1932-1933 yıllarında milyonlarca Kazak Türkü suni açlıkla katledildi. Binlerce konar-göçer aile zorla kolektif çiftliklerde toplandı. Bölgeler arasında serbest dolaşım yasaklandığından, on binlerce hayvan otlak yokluğundan öldü. Bütün bu kötü uygulamalar Kazakların hiçbir zaman iktisaden bellerini doğrultmalarına fırsat vermedi.


II.Dünya savaşından sonra Kazakistan Komünist Partisi 1.Sekreterliğine bir Kazak lider getirilmişti, bu gelenek 1954 yılına kadar devam etti, zira 1950 yılında çıkarılan ''Bakir Topraklar'' yasası ile milyonlarca hektar Kazak toprağı Sovyetler Birliği'ni beslemek üzere Rus idaresine açılıyordu, Bu kapsamda Kazak topraklarına 1954 yılına kadar yüzbinlerce göçmen yerleştirildi. Kazakistan Komünist Partisi 1.Sekreterleri bu duruma karşı çıktığı için görevden alındılar, yerlerine ileride SSCB Devlet Başkanı olacak olan bir isim, Leonid Brejnev getirilmişti. Brejnev'in 1956’da Kazak Komünist Partisi Sekreterliği’nden ayrılmasından sonra, yine bir Kazak Türkü olan Dinmuhammed Kunayev bu göreve getirildi. Kunayev’in en büyük iyiliklerinden biri Türkleri Komünist Partiye sokması oldu. Kunayev, 1986 yılında merkezi hükümet tarafından görevden alınana kadar Komünist Parti'nin liderliğini yürüttü.

Sovyet döneminde Kazakistan, uzay yarışının da önemli bir noktası olarak görev görmekteydi. 1955 yılında Baykonur Uzay Üssü inşa edildi. Bu uzay üssü şuanda Kazakistan sınırları içerisinde yer alır ve hala dünyanın en büyük uzay üssü olma niteliğini taşır.


Tarih 16 Aralık 1991,

Sovyetler Birliği, 1990 yılı itibariyle Baltık ülkelerinde başlayan ve yaklaşık dört ay önce yapılan darbe girişimi ile ivme kazanan dağılma sürecinde sona gelmişti. O gün Kazakistan, Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını ilan eden son ülke olmuştu. Artık Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, sadece bir isimden ibaretti, nitekim bu tarihi günden 10 gün sonra da Sovyetler Birliği tarih sahnesinden tamamen silinmiş olacaktı. Yapılan seçimleri, döneminin Kazakistan SSC devlet başkanı Nursultan Nazarbayev, tek aday olarak oyların %95'ini alarak kazanmıştı. 2019 yılına kadar cumhurbaşkanlığı görevini sürdürdü. İstifasının üzerine kurucu cumhurbaşkanını onurlandırmak için başkent Astana'nın adı Nur-Sultan olarak değiştirildi.


Kazakistan 16 Aralık 1991 tarihi itibariyle bağımsızdı, ancak Rus gölgesi bu dönemden sonra da Kazakistan'ın üzerinden eksik olmadı.

Bağımsızlık sonrası bir SSC liderinin cumhurbaşkanı olarak seçilmesi bile bazı tarihçilere göre Rusların elinin Kazakistan üzerinden çekmeye niyeti olmadığının bir göstergesiydi.

Nursultan Nazarbayev bu şartlar altında hem birçok eleştiriye maruz kaldı, hem de birçok övgüyü de beraberinde topladı. Kimilerine göre Kazakistan'ı özel şirketine çeviren bir devlet başkanıydı, kimilerine göre ise Türk dünyasının yaşayan aksakallısıydı.

Geçtiğimiz günlerde LPG fiyatlarına yapılan zamlar ve hayat pahalılığı üzerine ülke genelinde artan gösteriler gitgide büyümüş ve sokak olaylarına dönüşmüştü.

Zamların geri çekilmesine ve hükümetin istifa etmesine rağmen olaylar dinmedi, Ülkeye Rusya'nın liderlik ettiği Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü güvenlik güçleri davet edildi.

Bu yaşanan olaylar kimisine göre giderek ağırlaşan yaşam şartları üzerine bir feryattı, kimisine göre ise Rusya, gölgesini tekrar Kazakistan üzerine düşürüyordu.

Kazakistan tarihi de göz önünde bulundurularak, sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Stj.Dr.Mert ÇİÇEK



KAYNAKÇA:

  • Kazak Ulusu ve Kazak Tarihi Üzerine: Dünü ve Bugünü, Prof.Dr.Sabri HİZMETLİ

  • Sovyet Rusya Döneminde Kazakistan, Prof.Dr.Saadettin Yağmur GÖMEÇ

  • Tarihi Süreç İçerisinde Kazakistan'da Rus Varlığı, Haluk ÖLÇEKÇİ

  • TDV İslam Ansiklopedisi, Kazakistan

  • TDV İslam Ansiklopedisi, Ebulhayr Han

  • Türk Tarihi ve Kültürü Araştırmaları, Kazak Hanlığı

  • Kazakistan Tarihi, Mustafa ÇOKAY, Prof.Dr.Abdulvahap KARA


105 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page