Tarihin en karanlık bulutları dolanıyor tepemizde,
Yörüngesinde akıp giderken zulüm.
Çaresizlik nakış nakış ilmek, boynumuzda,
Keder, masmavi bir deniz enginliğinde.
Ve biz insan olmakla övünürken,
Düşmekten, düşünmekten ve kalkmaktan,
Kaldıramaz olduk başımızı,
Tükenmek bilmeyen kor sağanaktan.
Şimdi ölüm, yadı boş bir elem,
Riyakar bir sadelikle çepeçevre kuşanmış.
Şimdi hayat farzı kifaye bize,
Burdan ötesi yok burdan öte karanlık,
Anlatabilirki acımızı sanki hangi dize?
Şimdi avuç içlerimizde zaman,
Meftun bir çocuk titrekliğiyle,
Göz yaşlarımızda ve ensemizde.
Savrulan kıpkırmızı yapraklardan damlayan kan,
Ve irin
Ve ölümdür serin bir ürpertiyle ruhumuza dolan.
Biz yollar ve yıllar boyu,
Yürürken bir mecnun çaresizliğiyle,
Nereye gittiğini kim olduğunu bilmeden.
Umarsız ve umutsuzca aştığımız tepeler,
Ruhumuzda yükselen birer hezeyan.
Düşünmek ki çağımızda çok zor bir eylem,
Biz insanlığımızdan utanır olduk.
Ufukta beliren bir karaltı,
Vicdanımızdan yükselen namelerle.
Dipsiz bir kuyunun başında bulduk benliğimizi.
Şimdi mezar başlarında birer gölgeyiz,
Mazide kalmış bir hülya gibi puslu birer ömür.
Şimdi ölü evlerinde dolaşan matem,
Ne yana baksak ne yöne gitsek acı.
Şimdi çamaşır iplerinde asılı ruhsuz bedenler,
Şimdi simsiyah şehirlerin küçücük sokaklarında,
Ya da kocaman apartmanların buz gibi odalarında,
Bulur bizi yalnızlık ve hiç gelmeyecek sandığımız ölüm...
Süleyman Kayam – TraKTU’s 4. Şiir Yarışması 1’incisi
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi
コメント